Geleneksel Okçuluk Hakkında

Okçuluk Hakkında

Okçuluğun faydaları saymakla bitmez. Bu sporu her yaştan insan tarafından yapılabilir. Çocuklar erken yaşlarda (4-5 yaşlarında bile) bu sporu yapabilirler. Nitekim okçuluk, çocuklarda dikkat dağınıklığı gibi sorunların düzeltilmesinde ve odaklanmaya yardımcı olması bakımından özellikle okul çağındaki çocuklara ve gençlere tavsiye edilen sporlardan biridir. Ayrıca okçuluğun fiziksel gelişim bakımından da katkısı büyüktür. Öte yandan okçuluk sporu pek çok spor dalının aksine ileri yaşlarda da rahatça yapılabilir. Okçuluk ve geleneksel okçuluk birbirinden farklı sosyal ve kültürel çevreden insanları bir araya getirmesi bakımından da birleştirici bir spor dalıdır.

 

Okçuluğun Faydaları:

“Okçuluk, sosyal, mental ve fiziksel stresle baş etmenize ve odaklanmanıza yardımcı olur.”

Günümüz modern çağında iş, ders, aile, trafik gibi onlarca etmen nedeni ile strese maruz kalmaktayız. Böyle bir ortamda günlük rutinin dışında yapılabilecek sportif aktiviteler bu olumsuz ortamlardan uzaklaşarak rahatlamayı sağlayacaktır. Okçuluk, en stresli ortamlarda bile her şeyi bir kenara bırakıp tek bir noktaya odaklanmayı sağlar. Okçulukta başarı, tekniğiniz kadar zihninizin de çalıştırılmasına bağlıdır. Ayrıca okçuluk sayesinde, çocuklarda dikkat dağınıklığına karşı konsantre olma süreleri 3 katı daha uzatılabilir. Bu nedenle okçuluk sporunu özellikle de geleneksel okçuluğu çocuklarımıza tavsiye etmekteyiz.

 

“Okçuluk, vücudunuzu dinç tutar.”

Okçuluk hareketsiz bir spor olarak görülse de durum hiç sanıldığı gibi değildir ve muhtelif kas gruplarının kasılıp gevşemesini ve çalışmasını sağlar.

 

“Okçuluk, adaptasyonu ve analitik düşünmeyi güçlendirir.”

Okçuluk yaparken yaptığınız bütün hareketleri analiz eder ve düzeltmeye çalışırsınız. Oklarınız doğru yere gitmediğinde pes etmek yerine zorluklarla başa çıkmayı öğrenirsiniz.

 

“Okçuluk, sırt kaslarını güçlendirir ve dik durmayı sağlar.”

Ergenlikteki okçuluğa başlayan çocukların yaşıtlarına göre daha dik durduğu bir çok antrenör tarafından üzerinde durulan bir konudur. Okçuluk, sırt kaslarının kullanılması sebebiyle, dik bir duruşa yardımcı olur. Kambur duran insanların bu sporu uzun süre yapması sonucunda, özellikle sırtta bazı kaslara faydalı olmaktadır.

 

“Okçuluk, sosyal becerileri geliştirir.”

Okçuluk kişisel bir spor olarak görülse de sosyal bir spordur. Her sene düzenlenen yarışmalar sayesinde her ilden hatta birçok ülkeden arkadaş edinebilirsiniz.

 

“Okçuluk, sizi tarihi bir kahramana dönüştürür.”

Geleneksel Okçuluk yaparak, orijinaline uygun olarak üretilen yay ve oklarla ata sporuna başlangıç yapabilirsiniz Geleneksel okçuluk yarışmalarındaki tarihi kıyafet giyme kuralından dolayı yarışma alanına adımını attığınız anda zamanda geriye gitmiş olursunuz.

 

Geleneksel Okçuluk Hakkında

Okçuluk, insanlık tarihi ile yaşıt bir savaş sanatıdır. Ok ve yayı elinizde aldığınızda zaman içerisinde neredeyse 20.000 yıl öncesine uzanan bir yolculuğa çıkıyorsunuz demektir. Ok ve yay insanlık tarihinde ilkel insan topluluklarının hayatta kalma mücadelesinde en önemli rollerden birini oynamıştır. Bu silah sayesinde beslenme olanağına kavuştukları gibi kemik, deri, yağ, tendon, kürk gibi giyim, barınma, ısınma ihtiyaçlarını karşılayabilmiş ve gerekli diğer hammaddelere ulaşma şansları olmuştur.

 

Türklerde Okçuluk

Okçuluk, Türkler açısından MÖ 5000’li yıllara kadar uzanan çok uzun bir serüvendir. Okçuluk, Türklerin MÖ. 2800’lü yıllarda kompozit (birden çok bileşenden oluşmuş olan ve bu bileşenlerin aynı refleksi sergilediği) yayı icadı ile çok daha farklı, çok daha etkin bir sürece bürünmüş, dünya siyasi, askeri, kültürel tarihinin ve coğrafyasının şekillenmesinde etkin rol almasına neden olmuştur.

 

Pek çok Pers, Arap ve Çin kaynağı Türklerin özellikle at üstünde mızrak ve yay kullanmada üstün yetenekleri olduğuna işaret etmektedir. Hayatta kalmanın tek ve yegane yolunun güçlü bir savaşçı ve avcı olmaktan geçtiği Orta Asya milletlerinde çocuklar çok küçük yaşlarda at binmeye ve at üstünde ok atma çalışmalarına başlamaktadırlar.

 

At üstünde ileriye, geriye, havaya, hedefe dalış yapan yırtıcı kuşlara dahi başarılı atışlar yapabilen Türk okçuları savaşlarda ve fetihlerdeki başarıların temel öğesi olmuşlardır. Koşan at üstünde geriye dönük atışa “part atışı” denmiş, Mete ordusunda bu atışı yapabilen askerlerine şahin tüyü takarak “Tolgahan” ünvanı vermiştir.

 

Türk yayının içinde ağaç (akça ağaç), boynuz, sinir (mümkünse boynuzu kullanılan hayvana ait), tutkaldan (mersinbalığı hava kesesi, boynuzu kullanılan hayvana ait deri, sinir, kemik ve boynuzun kaynatılması ile elde edildiği rivayet olunur) oluşur. Türk yayları Asyatik tip refleks yaylardır. Kurulu olduğu haliyle, yasılı (kurulmamış) hali tam tersi yönlerde hilal şeklindedir.

 

Her ne kadar günümüzde geleneksel yaylar, tarihi organik yayların yanında modern materyaller kulanılarak üretiliyor olsa da özünde her bir KeskinYay ürünü tarihe uzanan bir yolculuktur aynı zamanda. Türk okçuluğu spor olmasının yanında kültürümüzün birçok parçasına dallar uzatan ulu bir ağaçtır. Antik Çağ teknolojilerinden güzel sanatlara, askerî tarihten spor tarihine, tasavvuftan dile kadar pek çok alanda okçuluğun izlerini görmek mümkündür.

 

Geleneksel Okçuluk Eğitim Süreci Hakkında

Geleneksel okçuluğu öğrenmek isteyen tâlip, bir “pîr” yani günümüz tabiri ile bir hoca, ögretmen nezaretinde çalışır, “defterli kemankeş” olmak için gereken 900 gez (594 m) mesafeye ok atabilmek için yapması gereken idmanları tamamlardı. Herhangi bir sanatın layıki ile öğrenilebilmesinin ancak konusunda yetkin bir usta rehberliğinde mümkün olmasından hareketle bir ustanın tedrisatından geçmeyen kişilere de yeterli gözle bakılmazdı. Kemankeşlikte, diğer Osmanlı sanatlarındaki gibi bir icazetname (diploma) olmamakla birlikte okunu 900 geze yetiştiren tâlip, Tekke Sicil Defteri’ne kaydedilirdi. Yeni kemankeş bir törenle pîrinin elinden sembolik olarak bir yay alır (bkz. Kabza alma töreni), bu törenle “usta”lığı tescil edilirdi. O artık “kabza sahibi” olurdu.

 

Buradan hareketle Keskin Yayları” olarak herhangi bir malzeme edinmeden önce kendinize geleneksel okçulukta yetkin bir hoca edinmenizi ve temel eğitiminizi tamamlamanızı öneriyoruz. Hâlihazırda bulunduğunuz bölgede faaliyet göstermekte olan geleneksel okçuluk dernekleri ve spor kulüplerinin bu konuda yardımcı olacaklarını düşünüyoruz. Bu konuda sıkıntı çekiyorsanız yönlendirme için Keskin Yayları ile iletişime geçebilirsiniz.

 

Geleneksel okçulukta Eğitim “kepâze” denilen yayları çekmekle başlar. Bu yaylar ok atarken kullanılanlardan daha kuvvetsiz, ok atmaya değil sadece kirişini çekip bırakarak idman yapmaya yarayan yaylardır.  Tarihi anlamda, Kepâzelerin tam olarak nasıl oldukları da bilinmemektedir, ancak Türk kompozit yayını oluşturan 4 malzemeden biri olan boynuzun bu yaylarda bulunmadığı, yazılı kaynaklarla günümüze ulaşmış bir bilgidir. Kepâze idmanı, gerekli kuvveti geliştirmek ve atış formunu öğrenmek içindi. Kepâzekeş tâlip, günde 50 kez çekişle başlar, bunu zaman içinde 500 çekişe çıkarırdı. Kepâze idmanı, kabza aldıktan sonra da devam eder, antrenmansız kalmamak için ve teberrüken her sabah 66 çekiş yapmak tavsiye edilirdi.

 

Acemi okçular idmana kepaze ile başlar. “Kepaze” denilen yumuşak yay ile ok atmaksızın kiriş düzenli aralıklarda çekilip bırakılır. Bu esnada ayaklar yere sağlam basmalı ve baş sola çevrilmelidir (sağak yay çekenler için). Kepazede amaç çekiş alışkanlığı edinmek ve kasları kuvvetlendirmektir. Sağ elin parmaklarını nasır ve yaradan korumak için, kirişin tutulan yerine pamuk veya bez sarılabilir.

 

Kepaze taliminin 3 temel amacı vardır:

  1. Kasları geliştirmek ve okçuluğa alışmak: okçulukta kullanılan kaslar normal hayatta ve spor yaparken kullanılan kas grupları arasında yer almamaktadır. Bu sebeple okçuluğa başlamadan evvel bu kasların geliştirilmesi şarttır.
  2. Kas hafızası oluşturmak: atışlarda istikrar sağlamak önemlidir bu nedenle bir kas hafızası oluşturmak acısından kepaze talimi elzemdir.
  3. Isınmak: okçuluk talimlerine başlamadan evvel herhangi bir sakatlığa sebebiyet vermemek açısından ısınmak gereklidir.

 

Günde 50 çekişten başlayan kepaze, daha sonra 500 adede kadar çıkarılmalıdır. Burada asıl nokta aceleci davranmamak, kasları sakatlanmaya neden olacak şekilde zorlamamaktır. Aksi takdirde tüm okçuluk sporu hayatını etkileyen kalıcı bir sakatlık kaçınılmaz olacaktır. Buradan hareketle Keskin Yayları olarak muhakkak suretle kepaze taliminin belirtildiği usulde yeterli şekilde yapılması gerekmektedir. Söz konusu talimlerin yapılması yukarıda ifade edilen hususların yani sıra seçeceğiniz yayın libresi yani çekiş kuvvetinin belirlenmesi açışından da hayati bir önem taşımaktadır.

 

Geleneksel Okçulukta Kullanılan Diğer Ekipmanlar

Yay

Yay insanlık tarafından kullanılmaya başlandığı tarihten günümüze gelinceye kadar, farklı coğrafyalarda yaşayan milletler tarafından yüzyıllar içerisinde daha sağlam, daha kuvvetli ve daha hızlısı üretilmeye çalışılmıştır. Türk yayları karakteristik olarak refleks yaylardır ve farklı birçok coğrafyada farklı milletler tarafından kullanılan ve tek parça ağaçtam yapılanların aksine, akçaağaç, manda boynuzu, sinir (Tendon) ve hayvansal tutkallar kullanılarak yapılam mühendislik harikası bir silahtır. Tirger diye de adlandırılan yay ustaları tarafından büyük bir emek ve maharetle yapılan yayların yapımında kullanılan malzemelerin de büyük bir titizlikle seçilmesi gerekmekteydi. Kompozit yay yapma bilgisini Türkler, Orta Asya coğrafyasında iken bulmuş, zaman içinde geliştirmiştir. Yayı Osmanlılar at ile birlikte kullanmanın yanısıra piyade birliklerine de entegre etmiş ve bu şekilde savaş meydanlarında büyük başarılar elde etmişlerdir.

 

Osmanlı kompozit yayları kabza, sal, kasan ve baş olmak üzere dört kısımdan oluşur. Dış yüzeyine sinir, iç tarafına boynuz yapıştırılır. Ana gövdesi olan akça ağaç için kökten çıkan sürgünlerin iki bilek kalınlığında olanlarından ağaçların suyunun çekildiği sonbaharda kesimi yapılıyordu. Farklı coğrafyalarda bilhassa bu işe özgülenmiş malzemeler kullanılırdı. Örneğin ağaç için Gerede bölgesindeki ağaçlar tercih edilşr, iç yüzeyindeki boynuz Aydın ve Menemen bölgesindeki mandalardan alınıp kullanılırdı. Yayın dış tarafına döşenen sinir ise büyükbaş hayvanların ayak turnağından arka tarafından dize kadar olan kısmından alınıp güneşte kurutulduktan sonra şimşirden yapılmış bir tokmak ile dövülüp  ince tel tel olunca demir dişli sinir tırnağı ile saç teli kıvamına getirilirdi. Tüm bu işlenen parçalar bir araya getirilip işlendikten sonra yay halkası dışa doğru daha çok daraltılıp başlar üst üste getirilerek kabzaya bağlanıp en az bir yıl kurumak üzere bekletilirdi. Yeterince kuruyan halkanın ipleri çözülüp asa gezi denilen özel bir aletle alıştıra alıştıra açılır, son olarak yayın dış etkenlerden zarar görmemesi için üzeri deri ya da huş ağacı gibi bir ağaç kabuğu ile kaplanırdı.

 

Hülasada iyi bir yay dört temel unsurdan oluşur.

Bunlar; ağaç, boynuz, tutkal, sinir olmak üzere dört malzemedir.

Bunların her birinin bir hikmeti olduğu görülür.

Bu hikmetler de şunlardır;

Ağaç, kemik, boynuz ve sinir aynı zamanda insanoğlunu oluşturan dört temel yapıya benzer.

-ademoğlu kemik (süvek), sinir (singir), kan ve et olmak üzere dört yapı ile ayaktadır.

Yay da onu gibi dört nesneden oluşmaktadır. Biri insanın kemiği ile eşdeğer olan ağaçtır. Biri insanın etine eşdeğer boynuzdur, biri insanın sinirş ile eş değer sayılabilecek olan sinirdir. Diğeri ise tutkaldır ki insanın kanı ile eşdeğerdir.

Yayın başı ise insanın kuyruk sokumu (sağrı) gibidir. Ne zaman insan sağrısı üzere bükülecek olsa ölür. Bunu. Gibi yay da arkası üzre bastırılırsa kırılır.

 

Ok ve ok atmanın önemi (hülasa)

bir kişi iyi ok atıp hedefi vursa, fakat attığı ok hedefi delmese bu atışın bir faydası olmaz.

ok atanın oku, vurucu ve delici olsa ama kendini düşmandan saklayamasa onun da ok atmasının bir faydası olmaz. Çünkü düşman onuna sızın vurur ve öldürür. O zaman da ok atmasının faydası olmaz.

Ok kullananın okun vurucu ve delici olsa kendini de düşmandan sakınabilse fakat oku çabuk atamasa onun da ok atmasının faydası olmaz çünkü oku geç attığım için düşmanın kaçar, o da amacına ulaşamaz.

Okçunun oku vurucu ve delici olsa ve kendini de düşmandan saklayıp okunu da çabuk atabilse fakat düşmandan uzak olmayı başaramasa veya düşmanından uzaklaşmayı beceremese, yine ok kullanmasının bir faydası olmaz. Çünkü düşmanı bu durumda ona üstünlük sağlar.

Bu nedenle okçunun yakından ok atmasının da bir anlamı kalmaz. Düşmanı onu da öldürür.

Görüldüğü gibi ok kullanıp yay taşımak her okçuya bir fayda sağlamaz.

 

Zihgir

Tirkeş

Puta

 

Anekdot

Yayın iki ucunu bağlayan (bugün “kiriş” denilen) ve çok sayıda liften örülen ipe Osmanlılar “çile” derlerdi. Günümüze kadar ulaşmış olan “çile çekmek” deyimi, işte haftalarca hattâ aylarca sürebilecek bu sıkıcı kepaze idmanlarından gelmedir.

Kepaze dönemini “torba idmanı” takip ederdi. Yerle 45 derece açı yapan bir sehpaya yerleştirilen ve içi pamuk çekirdeği (çiğit) ve ağaç talaşı doldurulan torbalara, çok yakın mesafeden atış yapılırdı. Torba idmanında “torba gezi” denilen antrenman okları kullanılırdı. Eğitimin bu safhasını “hava gezi” ile yapılan açık hava antrenmanları, menzil atışını öğrenme süreci takip ederdi. Tâlip ustasının istediği düzeye ulaşmadan, eğitimin bir sonraki aşamasına geçemezdi.

Savaş okçuluğunun çok önemli bir parçası olan istenen hedefi vurabilme becerisi, spor okçuluğunda “darb” (sert cisimleri okla delme) ve “puta atışı” olarak iki disiplinde görülürdü. 17. yüzyıldan sonraki yazmalarda, puta ve darb konusuna fazla değinilmediği görülmektedir. Ancak “iyi bir okçunun hem iyi menzil hem iyi puta okçusu olması gerektiği” zikredilmekte, “iyi darbzen olmak için uzun süre torba idmanı yapmak gerektiği” dile getirilmektedir.

Eski risâleler, bir okçunun olgunlaşması için “12.000 kepâze, 6.000 torba gezi ve 3.000 hava gezi” nden bahsederek, gerekli antrenman yoğunluğu hakkında bilgi vermektedir.

Tarihte Kaynaklarda Türkler, en çok savaşçı özellikleri ile tanımlanırlar. Türklerin savaşçılıktaki bu üstün kabiliyetlerinin altında yatan en önemli sebeplerinden birisi zaman içinde savaşa hazır olmayı sosyal hayatlarının bir parçası haline getirmeleridir. Nitekim bugün de halihazırda icra edilen kökbörü, cirit ve okçuluk gibi geleneksel Türk sporlarının temelinde büsöz konusu savaşa hazır olma anlayışı yer almaktadır. Osmanlı Devletinin son dönemlerine kadar tüm Türk topluluklarında gündelik hayatın bir parçası haline gelen bu sporlar arasında birçok anlamda dikkat çekeni ise geleneksel okçuluktur. Tarihte, Okçuluk konusunda varlık göstermiş bir çok topluma nazaran kaynaklar, Türklere daha ayrıcalıklı bir yer tahsis etmiştir. Öyle ki, oğuz kaan destanı nda Türk topluluklarının boylara ayrılması, ok ve yay simgeleri ile ifade edilmiştir. Bunun ötesinde boyların tamga ve sancaklarında ok ve yay figürleri yoğun olarak kullanılmış, sultanların hükümdarlık alametlerinden biri olan paraların üzerinde zaman zaman ok ve yay çiizmleri yer almıştır.

 

“Okçuluk, Zihin ve Beden Terbiyesidir.”

Kepazede bir nöromuskuler hafıza oluşturmak için bir idman yapılır. Herhangi bir motor beceriyi öğrenmek için çok tekrarlı alıştırmalar yapılması gerekir. Telhiste 12.000 çekiş şeklinde geçer. Zira geleneksel okçuluk geleneksel ekipmanları yeniden canlandırmak değil geleneksel okçuları da yeniden canlandırmakla olacaktır. Bu çerçevede idmanlar mühümdir.

İçi talaş dolu bir torba ya da içi kum dolu bir sandık

Torba ne işe yarar. Okun gerçekten karmaşık olan balistik hareketini bilmek ve torba bu balistik hareketin nasıl yapıldığını öğrenmek için yapılır.

Türk okçuluğu spor olmasının yanında kültürümüzün birçok parçasına dallar uzatan ulu bir ağaç. Antik Çağ teknolojilerinden güzel sanatlara, askerî tarihten spor tarihine, tasavvuftan dile kadar pek çok alanda okçuluğun izlerini görmek mümkün. İnsanlık tarihiyle yaşıt bir savaş sanatıdır “okçuluk”. Arkeolojik bulgular MÖ 38.000′ li yıllara kadar uzanan (İspanya civarında ok uçları bulunmuştur) bir tarihi gözler önüne sermekte olup Türkler açısından ise MÖ 5000’li yıllara kadar uzanan bir serüvendir okçuluk. Okçuluk, Türklerin MÖ. 2800’lü yıllarda kompozit (birden çok bileşenden oluşmuş olan ve bu bileşenlerin aynı refleksi sergilediği) yayı icadı ile çok daha farklı, çok daha etkin bir sürece bürünmüş, Dünya siyasi,askeri, kültürel tarihinin ve coğrafyasının şekillenmesinde etkin rol almasına neden olmuştur.

 

Türk yayının içinde ağaç (akça ağaç), boynuz, sinir (mümkünse boynuzu kullanılan hayvana ait), tutkaldan (mersinbalığı hava kesesi, boynuzu kullanılan hayvana ait deri, sinir, kemik ve boynuzun kaynatılması ile elde edildiği rivayet olunur) oluşur. Türk yayları Asyatik tip refleks yaylardır. Kurulu olduğu haliyle, yasılı (kurulmamış) hali tam tersi yönlerde hilal şeklindedir.Bizler Adana Geleneksel ve Atlı Okçuluk Spor Kulübü olarak verdiğimiz eğitimlerde atalarımızın yolunu kendimize yol edinmiş bulunmaktayız. Bu nedenle; yeni gelen öğrenci adayı mülakata alınır, işin kültürel ve ahlaki boyutuna uygun olduğu kanaati oluşan adaylar okçu olma yoluna talip olur ve kepzekeşlik süreci başlar.

 

Eğitimine 12.000 kepaze (talim) yayı çekmek suretiyle sırt kaslarını ve motor becerisini geliştirmeye başlar. Takip eden süreçte torba hedefe (60cm*60cm) 180-300 cm mesafeden 6.000 atış yaparak motor beceri ve kas hafızasını geliştirir. Torba hedef sürecinden sonra ise puta (Türk tipi hedef) kullanarak hedef çalışmalarına başlar.

 

Bu süreç talibin disiplin ve özverisine bağlı olarak değişebilmektedir. Pek çok Pers, Arap ve Çin kaynağı Türklerin özellikle at üstünde mızrak ve yay kullanmada maharetli olduğunu ispat etmektedir. Yaşamanın tek yolunun güçlü ve avcı olmaktan geçtiği Orta Asya milletlerinde çocuklar dört yaş civarında at binmeye, ok atma çalışmalarına başlamaktadırlar. At üstünde ileriye, geriye, havaya, hedefe dalış yapan alıcı kuşa dahi başarılı atışlar yapabilen Türk okçuları savaşlarda ve fetihlerde etkin görevler üstlenmişlerdir. Koşan at üstünde geriye dönük atışa “part atışı” denmiş, Mete ordusunda bu atışı yapabilen askerlerine şahin tüyü takarak “Tolgahan” ünvanı vermiştir. Yaya okçuluğu ve at binişi eğitiminde gerekli yetkinliğe ulaştığına inandığımız öğrencilerimizi dahil ettiğimiz bu süreçte kişi at ile doğru iletişimi sağlamış, kullanmış olduğu yayı, atacağı oku düşünmeyecek derecede motor becerisini geliştirmiş olmalıdır.