Whatsapp

Geleneksel Okçuluk

blog

Geleneksel Okçuluk

Okçuluk, insanlık tarihi ile yaşıt bir savaş sanatıdır. Ok ve yayı elinizde aldığınızda zaman içerisinde neredeyse 20.000 yıl öncesine uzanan bir yolculuğa çıkıyorsunuz demektir. Ok ve yay insanlık tarihinde ilkel insan topluluklarının hayatta kalma mücadelesinde en önemli rollerden birini oynamıştır. Bu silah sayesinde beslenme olanağına kavuştukları gibi kemik, deri, yağ, tendon, kürk gibi giyim, barınma, ısınma ihtiyaçlarını karşılayabilmiş ve gerekli diğer hammaddelere ulaşma şansları olmuştur.

Türklerde Okçuluk

Okçuluk, Türkler açısından MÖ 5000'li yıllara kadar uzanan çok uzun bir serüvendir. Okçuluk, Türklerin MÖ. 2800'lü yıllarda kompozit (birden çok bileşenden oluşmuş olan ve bu bileşenlerin aynı refleksi sergilediği) yayı icadı ile çok daha farklı, çok daha etkin bir sürece bürünmüş, dünya siyasi, askeri, kültürel tarihinin ve coğrafyasının şekillenmesinde etkin rol almasına neden olmuştur.

Pek çok Pers, Arap ve Çin kaynağı Türklerin özellikle at üstünde mızrak ve yay kullanmada üstün yetenekleri olduğuna işaret etmektedir. Hayatta kalmanın tek ve yegane yolunun güçlü bir savaşçı ve avcı olmaktan geçtiği Orta Asya milletlerinde çocuklar çok küçük yaşlarda at binmeye ve at üstünde ok atma çalışmalarına başlamaktadırlar.

At üstünde ileriye, geriye, havaya, hedefe dalış yapan yırtıcı kuşlara dahi başarılı atışlar yapabilen Türk okçuları savaşlarda ve fetihlerdeki başarıların temel öğesi olmuşlardır. Koşan at üstünde geriye dönük atışa "part atışı" denmiş, Mete ordusunda bu atışı yapabilen askerlerine şahin tüyü takarak "Tolgahan" ünvanı vermiştir.

Keskinyay
Keskinyay

Türk yayının içinde ağaç (akça ağaç), boynuz, sinir (mümkünse boynuzu kullanılan hayvana ait), tutkaldan (mersinbalığı hava kesesi, boynuzu kullanılan hayvana ait deri, sinir, kemik ve boynuzun kaynatılması ile elde edildiği rivayet olunur) oluşur. Türk yayları Asyatik tip refleks yaylardır. Kurulu olduğu haliyle, yasılı (kurulmamış) hali tam tersi yönlerde hilal şeklindedir.

Her ne kadar günümüzde geleneksel yaylar, tarihi organik yayların yanında modern materyaller kulanılarak üretiliyor olsa da özünde her bir KeskinYay ürünü tarihe uzanan bir yolculuktur aynı zamanda. Türk okçuluğu spor olmasının yanında kültürümüzün birçok parçasına dallar uzatan ulu bir ağaçtır. Antik Çağ teknolojilerinden güzel sanatlara, askerî tarihten spor tarihine, tasavvuftan dile kadar pek çok alanda okçuluğun izlerini görmek mümkündür.

Eğitim Süreci

Geleneksel okçuluğu öğrenmek isteyen tâlip, bir “pîr” yani günümüz tabiri ile bir hoca, ögretmen nezaretinde çalışır, “defterli kemankeş” olmak için gereken 900 gez (594 m) mesafeye ok atabilmek için yapması gereken idmanları tamamlardı. Herhangi bir sanatın layıki ile öğrenilebilmesinin ancak konusunda yetkin bir usta rehberliğinde mümkün olmasından hareketle bir ustanın tedrisatından geçmeyen kişilere de yeterli gözle bakılmazdı. Kemankeşlikte, diğer Osmanlı sanatlarındaki gibi bir icazetname (diploma) olmamakla birlikte okunu 900 geze yetiştiren tâlip, Tekke Sicil Defteri’ne kaydedilirdi. Yeni kemankeş bir törenle pîrinin elinden sembolik olarak bir yay alır (bkz. Kabza alma töreni), bu törenle “usta”lığı tescil edilirdi. O artık “kabza sahibi” olurdu.

Geleneksel okçulukta Eğitim “kepâze” denilen yayları çekmekle başlar. Bu yaylar ok atarken kullanılanlardan daha kuvvetsiz, ok atmaya değil sadece kirişini çekip bırakarak idman yapmaya yarayan yaylardır. Tarihi anlamda, Kepâzelerin tam olarak nasıl oldukları da bilinmemektedir, ancak Türk kompozit yayını oluşturan 4 malzemeden biri olan boynuzun bu yaylarda bulunmadığı, yazılı kaynaklarla günümüze ulaşmış bir bilgidir. Kepâze idmanı, gerekli kuvveti geliştirmek ve atış formunu öğrenmek içindi. Kepâzekeş tâlip, günde 50 kez çekişle başlar, bunu zaman içinde 500 çekişe çıkarırdı. Kepâze idmanı, kabza aldıktan sonra da devam eder, antrenmansız kalmamak için ve teberrüken her sabah 66 çekiş yapmak tavsiye edilirdi.

Acemi okçular idmana kepaze ile başlar. “Kepaze” denilen yumuşak yay ile ok atmaksızın kiriş düzenli aralıklarda çekilip bırakılır. Bu esnada ayaklar yere sağlam basmalı ve baş sola çevrilmelidir (sağak yay çekenler için). Kepazede amaç çekiş alışkanlığı edinmek ve kasları kuvvetlendirmektir. Sağ elin parmaklarını nasır ve yaradan korumak için, kirişin tutulan yerine pamuk veya bez sarılabilir.